Yaşam

‘Yaratılmış’ veya duygusal Prometheus!

Netflix dizisi ‘Created’ mevcut. Yönetmenliğini Çağan Irmak’ın üstlendiği dizi, Mary Shelley’nin ünlü romanı ‘Frankenstein’dan uyarlanıyor. Başrollerini Taner Ölmez ve Erkan Kolçak Köstendil’in paylaştığı yapım, Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında ölülerin diriltilebileceğine inanan iki tıp insanının tehlikeli deneylerini ve girişimlerini konu alıyor. Kısaca serinin konusundan bahsedelim.

ÖLÜMDEN SONRA YAŞAM AVCILARI

Babası varlıklı bir doktor olan ve annesini kolera salgınında kaybeden Ziya (Taner Ölmez), doğup büyüdüğü Bursa’yı ve sevdiği hanımı Asiye’yi (Şifanur Gül) geride bırakarak tıp okumak için İstanbul’a gelir. . Çeşitli zorluklarla karşılaşan hırslı öğrencinin niyeti sıradan bir doktor olmak değildir; Babası Muzaffer’i (Engin Benli) defalarca eleştirdiği için yapılmayanı yapmak haddi aşmak olur. Ona göre tıp sadece hastaları tedavi etmek değil, aynı zamanda tedaviyi aramak ve hastalığı yayılmadan önlemektir. Doğal olarak onun en büyük arzusu çocukluğundan beri ilgi duyduğu ölümden sonraki yaşamı mümkün kılmaktır.

Ziya yasaklı Kitab-ı Kıyam kitabına ulaşmak için her yolu dener. Kısa süre sonra İhsan (Erkan Kolçak Köstendil) adında tecrübeli bir doktorla tanışır. İhsan, fikirleri yaşının ötesinde, dışlanmış bir hekimdir. Onlar da aynı şeyin peşindeler. Ziya’nın teşvikiyle güçlerini birleştirdiler. Bir ölüyü elektrik yardımıyla dirilterek diriltecekler. Bu nedenle onları mezar hırsızlıkları ve her türlü bela beklemektedir.

SHELLEY’İN ‘FRANKENSTEIN’I, IRMAK’IN KAYGI TÜRÜNE İLGİSİ

Diziyi değerlendirmeden önce ‘Frankenstein’ ve Çağan Irmak’ın korku anlatılarına olan ilgisinden bahsetmekte fayda var. ‘Frankenstein’la başlayalım. Kuşkusuz Mary Shelley ve çalışmaları hakkında çok şey söylenebilir. İlham kaynakları, yazarı etkileyen gelişmeler, yetiştiği entelektüel ailenin rolü, eşinin dönemin ünlü şairlerinden biri olması ve hatta romanın yazılma süreci dahi Başlı başına bir sinema konusu olan Shelley, mitolojik göndermeleri bilim kurgu türüyle harmanlayarak, zamanını kalbinin ve yeteneğinin ötesine taşıyan bir yazar olarak dikkat çekiyor. Ama her şeyi bir yana bırakırsak iki temelden bahsetmek mümkün: Manevi ve sosyolojik. Ölümden sonraki hayata dair kadim bir tartışmaya dayanarak kendine bir arkadaş edinen yazar, muhtemelen yalnızlığını paylaşacak, başka bir deyişle “anlaşılacak” bir yer arıyordu. Zamanın dışında olmak ve hiçbir gölgeye sığmamak onu entelektüel yalnızlığa sürüklüyordu. Toplumsal anlamda sanayi devriminin izlerini tespit edebiliyoruz. Yaratığın aşk arayışı, teknolojinin hızlandığı süreçlerde duyguların gözden kaçırıldığına dair bir itiraz olarak değerlendirilebileceği gibi buradaki yaratım, nedenleri ve sonuçlarıyla birlikte makineleşmenin eleştirisi olarak da okunabilir. Victor Frankenstein’ın arkadaşıyla yaptığı deneyler Luigi Galvani’nin elektrik akımı deneyleriyle paralellik gösterse de felsefi bir alt metinden besleniyor. (1)

Seyirci Çağan Irmak’ı “Babam ve Oğlum”, “Unutursam Fısılda”, “İyi miyiz” gibi dokunaklı filmlerinden ya da “Issız Adam” filmlerinden tanıyor… Hem “Babam ve Oğlum” hem de “Issız” Adam” hala final sahneleriyle tanınıyor. kültürün bir parçası. Ama Irmak elbette bundan daha fazlası. Sinemaya olan ilgisi duygusal hikayelerle sınırlı olamaz. “Mustafa Hakkında Her Şey” ve “Karanlıktakiler” gerilimin yüksek, atmosferin güçlü olduğu filmlerdi. Irmak bu sinemalarda psikolojik şiddete dikkat çekti. Öte yandan ‘Kabuslar Evi’ dizisinde kaygı hikayeleri anlattı. 13 öyküden oluşan bu dizide çoğunlukla doğaüstü olayları konu edinmiş ve bir malikaneyi merkeze almıştır. Kısacası Irmak’ın kaygıya olan ilgisi yeni değil. Kendi deyimiyle ‘Oluşturuldu’, yönetmenin yıllardır hayalini kurduğu bir dizi.

YEREL VE ​​ULUSAL FRANKENSTEIN DAVASI

‘Yaratılmış’ öncelikle uyarlama açısından incelenmelidir. Nehir hikayeye ne kadar giriyor ve onu ne kadar yerelleştiriyor? Osmanlı’nın son dönemlerini seçmek doğruydu. Haydarpaşa Lisesi’nin yapımıyla ilgili efsaneler bile dönemin tıp araştırmalarında nasıl bir rol oynadığını ortaya koyuyor. Örneğin Kadir İnanır bir röportajında ​​lise yıllarında gizli geçitler bulduklarını, bu geçitlerin binanın sağlık kurumu olarak kullanıldığı dönemden kalma olduğunu ifade etti. (2) O dönemde binada eğitim gören tıp öğrencilerinin Karacaahmet Mezarlığı’ndan cesetleri incelemek için getirdikleri söyleniyor. Bu argümanlar kolaylıkla ‘Yaratılış’ın beslendiği yerle bağlantılıdır. Tıbbi araştırmaların neredeyse hiç yapılmadığı, dini açıdan sakıncalı tüm eylemlerin engellendiği, statükonun ön plana çıktığı yıllarda yasağın temyizi de dikkate alındığında Irmak’ın tercihi daha da anlamlı hale geliyor. Ya da Shelley’nin bu eseri 1800’lü yılların ilk çeyreğinde yazdığını düşünürsek, topraklarımızdaki gelişmelerin Batı’yı yaklaşık bir asır geride takip edebileceğini acı bir şekilde yorumlayabiliriz. Sonuç olarak Osmanlı’nın son dönemleri, devletin manevi durumunu yansıtması (devletlerin de kalbi, beyni vardır!) ve romanın temelindeki kaygıyı aktaracak çarpıcı koşullar yaratması açısından mükemmeldir. ..

Irmak, yobaz-çağdaş çatışmasını vurgulayarak yerelleştirme yapmış ancak duygusallığa vurgu yapmıştır. Bu duygusallığın en belirgin izini yaratıkta görmek mümkündür. Shelley modern Prometheus’a işaret ediyor. Prometheus, Yunan mitolojisinde insanı yaratan, ardından ateşi tanrılardan çalıp insana veren, onu şimdiki anlamıyla bilinçli ve güçlü bir varlığa dönüştüren bir kahraman olarak anılırken, bu eylemleri Zeus tarafından ağır bir şekilde cezalandırılır. Doğal olarak Shelley’nin Prometheus’u Victor Frankenstein, yarattığı insanın acısını çeker ve bu uğurda kardeşi William’ı kaybeder. Burada Victor’a atfedilen “modern Prometheanizm”, yoktan bir şey yaratmak anlamına geliyor. Ziya’nın birlikte deneye giriştiği arkadaşı İhsan’ı dirilttiği ve duygusal davrandığı ortaya çıktı. Ona “duygusal Prometheus” da diyebiliriz! İhsan’ın sıradan bir ceset yerine dirilişi, bedenlerdeki deformasyonu da farklılaştırdı. Patlamanın etkisiyle yüzünde yanıklar oluşan İhsan, cüzamlı olarak damgalanıyor. Ancak Frankenstein’ın yaratığı başlı başına bir ucube… Orantılarından yüzündeki donuk ifadeye kadar tam bir insanın deneyimsizliğini sergiliyor. Buradaki tercih Irmak’ın daha samimi bir hikaye anlatma isteğinden kaynaklanmış olsa gerek. ‘Frankenstein’ ile yaptığı çalışmanın ortasında duygusal bir yakınlık kurarak hareketlerin motivasyonunu “bizimkinden daha fazla”, yani “daha Doğulu” olarak açıkladı.

İHSAN’DAN İNSANA DUYGUSAL AĞIRLIK

‘Yaratılış’ı olayların gelişimiyle de değerlendirebiliriz. Elbette bunu yaparken adaptasyonu bir kez daha dikkate almak yerinde olacaktır. ‘Yaratıldı’ roman tarzını takip etse de, anlatıcı olarak bir kaptan karakterin (Ömer Kaptan) rol almasıyla olayları değiştiriyor ve dramatik etkiyi bozuyor. Özellikle yaratığın eşini araması ve aşk arayışı intikamın bir parçası haline getirilmektedir. Orijinal hikayede kadının da yaratık gibi yaratılması istenmektedir. ‘Yaratılmış’ta İhsan ruh eşini (Esma) bulur ama insanların zulmüne engel olamaz. Roman, yaratığın insanlardan sevgi görmediğini ve kendisi gibi yaratılmış bir ucubeye ihtiyaç duyduğunu ortaya koyarken, Irmak da düzgün insan portreleri çizmiştir. İhsan’ın insanlara olan tiksintisi de uzamıştır. Mobil kampanyasıyla ortalıkta dolaştığı sahneler anlatının sarkmasına neden oluyor. İhsan’ın onu insanlıktan uzaklaştıran deneyimleri gün yüzüne çıkıyor. Aslında bu kısımlar romanın özündeki ideolojiyi ele alıyor ve modernleşmenin insanın maliyetini örneklendirmeye çalışıyor. Öteki nefreti ve mazlumların dayanışması öne çıkıyor. Ama sonuçta bir uyumsuzluk var… ‘Yaratıldı’ kaygıya açık, merak uyandıran bir çerçevede açılıyor ama bir süre sonra Ziya ile İhsan’ın yolları ayrıldığında, yani seçimler yapıldığında hikaye başlıyor. duygusal açıklamalara güvenerek dinamizmini kaybetmek. Felsefi arka planı bir kez daha Doğu’ya özgü bir şefkatle irdeleniyor; Sevgi arayışının ve onaylanma arzusunun iyi ve kötü insan ekseninde ele alındığına tanık oluyoruz. Bu çatışmanın sıcaklığı finalde alınan kararı, insanı tamamen reddeden tavrı zayıflatıyor ve akli melekelerinden mahrum Cafer, dürüst Ömer Kaptan (Bülent Şakrak) veya mağdur Esma gibi diğer insanları da zor durumda bırakıyor. ve büyükannesi (Şennur Nogaylar) yaratığın temsil ettiği saflığı paylaşıyorlar. .

Bölümler ilerledikçe duygusallığın ağır bastığını ve kaygı unsurlarının gerilediğini söyleyebiliriz. Hatta buradaki yönetmenin karanlık atmosferden güç aldığı, sarsıcı sahnelere pek başvurmadığı anlaşılıyor. Yönetmen ürkütmek ve korkutmak yerine korkutmayı ve uzaklaşmayı tercih etti. Bu, uyarlamanın ana fikriyle örtüşen bir uygulama… Irmak, izleyiciyi yaratığın karşısına konumlandırıyor. ‘Yaratık’ izleyiciyi korkutmuyor, hikayenin çelişkilerinden uzaklaştırıyor. Aynı zamanda yaratığın yırtıcı cinayetleri de pek etkili görünmüyor. Bunun nedeni ise tüm uyarlamaya damgasını vuran “yaratılmış-diriltilmiş” gerilimidir… İsimsiz bir ceset ruhunu geri kazanmaz, İhsan dirilir ve kısa sürede eski bilincine döner. Bu İhsan, yüzündeki yanık izleri ve kalbindeki acı dışında aynı İhsan… Yaratılıştan değil, yeniden dirilişten bahsedebiliriz. Bu durum elbette karakterin izleyicideki algısını da etkiliyor.

OYUNCULUK ÜZERİNDE

Makyajı ve dekoruyla beğeni toplayan dizinin oyuncu performansları da gündeme geldi. Özellikle başrollerde yer alan Erkan Kolçak Köstendil ve Taner Ölmez büyük beğeni topladı. Açıkçası her iki ismin de yeni şeyler söyleyemediği görülüyor. Köstendil bana Çukur’daki Vartolu’yu hatırlatıyor, Ölmez ise Mucize Doktor’daki Ali’yi hatırlatıyor. Rollerinin dışına çıkamadıklarını söylemek haksızlık olur ancak oynadıkları karakterlere kendilerinden bir şey katmadıkları aşikar. Büyük oynamak, etkili oynamak, hissederek oynamak her zaman yeterli olmuyor. Köstendil, İhsan’daki duygusal hareketi yakalayamadı. İhsan’ın “insan”a yabancılaştığı kısımlar daha net anlatılabilirdi. Bu noktada çatışmanın iyi yerleşmediğini söylemek gerekir. Ancak İhsan’ın yüzündeki yanık izi abartılıyor. Bu izin cüzzamla ilişkilendirilmesi anlaşılır bir durumdur ancak bu tamamen dışlanmayı gerektirecek düzeyde değildir. Senaryonun etkisi altındaki Köstendil, İhsan’ın dönüşümünü yüz yıkımına indirgeyen bir performansa odaklandığı için zihinsel evrimini yansıtamazken, duygusal geçişleri plastik kalıyor.

Aynı şey Ölmez için de geçerli. Ölmez’in hangi sahnede hangi duyguyu hissettiğini anlamak zordur… Hırslı insan annesini kaybeder ve kaderin darbelerine maruz kalır; Normalde İstanbul’da mutlu yaşama imkânına sahiptir ama talihsizlikler yaşar. Oyuncu bu karakterin nasıl şekillendirileceği konusunda hiçbir rehberlik sunmuyor. Maceradan maceraya atlarken hep aynı tonda. Olaylar gelişir ve Ölmez’in canlandırdığı Ziya bir anda mazlum olur. Değişim çok hızlıdır. Bu sahnelerde ölümsüz repertuarını kullanıyor, bir anlamda cebinden yiyor. Sanrılar içinde kalır. Sıradan yanılsamalara ve son derece ruhsal salınımlara bu kadar kapılması, vicdan azabı çekmesine, aldığı büyük kararların etkilerini doğru dürüst paylaşamamasına ve seyirciyle iletişim kuramamasına neden oldu.

**

Çağan Irmak’ın ‘Yaratılmış’ filmi, çıkış noktası ve karakterler itibariyle ‘Frankenstein’ı temel alsa da olayların gelişimi, çatışmanın sunumu gibi konularda farklılık gösteriyor. Nehir çatışmasını daha Doğulu bir bakış açısıyla yorumladığı için Shelley’nin Batı’daki teknik gelişmeler ve endüstriyel atılımlar sonucunda yaşanan toplumsal değişimlere yönelik eleştirilerini dikkate almıyor ve çağdaş Prometheus benzetmesini zayıflatmıyor. Shelley, mitolojik uygunluğa uygun olarak, Prometheus’un ateşin insanlığa (yaratık) bağışlanmasından yola çıkarak, hastalıklı bir varoluş olan “İhsan”dan “insan”a dönüşümü ele alır. Tam tersine Irmak, ‘Frankenstein’ın bireysel yenilgisinde vücut bulan toplumsal çaresizlik yerine daha genel bir telaffuz kullanıyor: ‘İnsanın içindeki kötülük’. Hastalığı gelişmelere değil, mayaya bağlayan bir yaklaşımdan söz edebiliriz. Doğal olarak hem Irmak’ın Ziya’sı (ışık) hem de İhsan’ı (iyilik) buraya özgü daha duygusal bir hikayenin konusudur.

bir.https://www.ekdergi.com/frankenstein-nasil-frankenstein-oldu/

2.http://arsiv.sabah.com.tr/2006/10/16/cp/hob104-20061008-102.html

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu